m tamerHerkes Gider Mersin’e Biz Gideriz Tersine

2 Ekim 2014 tarihli PV MAGAZİNE (Foto voltaik magazin) mecmuasında, Almanya’da kullanılan toplam enerjinin yüzde 50’den fazlasının yenilenebilir enerjiden, geri kalanının da kömür ve atom santrallerinden elde edildiği yazılmaktadır.

 

Böyle bir oran, Almanya’da ilk defa yakalanmıştır ve yakın bir zamanda bu oranın daha da büyüyeceği bildirilmektedir. Zira evlerine kendi ihtiyaçları için foto voltaik kuranlar çığ gibi büyümektedir. Alman hükümeti bu iş için özel bir banka (Kredietanstalt für wiederaufbau) kurmuştur. Banka, ihtiyaç sahiplerine faizsiz kredi vermekte, onlar da bu parayı elektrik parası öder gibi bankaya geri ödemektedir. Zaten kısa zamanda kendini amortize etmektedir.

Ben Türkiye’de kendi evime 5 kw gücünde bir fotovoltaik sistem kurmak istedim. 1 seneden fazla müsaade için uğraştım. Yerine monte dildikten sonra 3 ay, kabul için bekledim. Türkiye’de şu anda şebekeye bağlı fotovoltaikle enerji üreten bir tek ev benimki. Bu arada şunu söylemeden geçemeyeceğim; güneşin 2 saatte dünyaya gönderdiği enerji, dünyada 1 senede kullanılan toplam enerjiye eşittir. O halde bir yolunu bulup bunu kullanmamız lazım. Başta Almanya ve Amerika olmak üzere bütün gelişmiş ülkeler ve bir kısım gelişmekte olan ülkeler bu iş için büyük gayret sarf etmektedirler. Aşağıdaki makalemde bunu görebilirsiniz.

muzaffer tamer 01

Florida’daki uzay işlemlerinden sorumlu Kennedy Space Center şirketinin yöneticileri, istikbalin enerji kaynağını kullanmaya teşebbüs ettiler. Bu sene NASA, Amerika’nın enerji temin işlerinden sorumlu şirketi Florida Power & Light Corporation (FPL) ile enerji temini için bir mukavele imzaladı. NASA, FPL’e iki adet 10 megavat gücünde fotovoltaik elektrik santrali kurması, sadece yeryüzünden değil uzayda kurulu fotovoltaik peyk santrallerden de elektrik elde etmek için SOLAR şirketiyle 2016’da anlaşma yaptı. Teknik olarak çok zor görünse de prensipte çok basittir. Yeryüzünden 36 bin km uzaklığa yerleştirilen bu peykler, dünya etrafında sabit hızla, 24 saatte bir defa da kendi eksenlerinde dönecekler ve bu suretle de her an direk güneş ışınlarını alacaklardır. Bu durumda santraller, kesintisiz olarak dünyaya mikro dalgalarla enerji gönderecektir. En kötü hava şartları dahi sistemi zayıflatamayacaktır. Zira bulutlar mikro dalgaların dünyaya gelmesine mani olamazlar.

Bu durum insanı ister istemez iyimser yapmaktadır. İnsan ister istemez kendine şu suali soruyor: “Neden hiç kimse şimdiye kadar bu konuyla uğraşmadı?” Cevap açık ve katidir: “Hiçbir ülke şimdiye kadar gerekli parayı ortaya koymadı.” Aslında 70’li yıllarda bu proje ortaya çıktı. Zamanın Amerika Başkanı Jimmy CARTER, bu projeyi 1979’da onayladı ve senatoya sevk etti. Senato, petrol kartellerinin baskısıyla tasarruf etmesi gerektiğine karar vererek projeyi reddetti. Bundan sonra CARTER da projeyi rafa kaldırdı ve bir daha gündeme getirmedi. O zamanlar bu sistemin kömür ve atom santralleriyle maliyet yönünden rekabet etmesi mümkün değildi ve hiç kimse CO2’nin dünyaya yapacağı kötü etkileri hesaba katmadı. Ayrıca atom santrallerinin atıklarının nasıl yok edileceği de hiç düşünülmedi.

Bu düşünce ve davranışlar çok geride kaldı. Şimdi, güneş yelkenlerinin bir an önce devreye sokulması gereklidir. Ayrıca fotovoltaik paneller her geçen gün biraz daha ucuzlamaktadır. Diğer yandan bilgisayar ve robot teknolojisi o kadar gelişti ki, bu panellerin uzayda monte edilmesi için astronotlara ihtiyaç duyulmayacaktır.

Ekonomik ve ekolojik şartlar ile teknik olanaklar son senelerde o kadar değişti ki, space solar power konusu yeniden ele alındı. Şu anda yapılan modeller derhal uzaya gönderilecek şartları kapsamaktadır. Bunları yapanlardan biri aydan geriye dönüş projesini yapan ve birçok uzayla ilgili innovationa sahip Moon Socıety isimli özel bir cemiyettir. Bu cemiyetin başkanı Peter KOKH, uzaya yerleştirilecek çok büyük iki mercekle dünyadaki kolektörleri besleyebileceklerini ifade etmiştir. Ayrıca space solar power sistem projesini, Orlando’da mayısta yapılan International Space Development Conference’da açıklamıştır. Gösterilen kroki, resim ve animasyonlardan sonra NASA ve NATIONAL SPACE SOCIETY, sistemin çalışacağının kanıtlandığını ifade etmiştirler.

KOKH, bu fotovoltaik santral ve nakil antenlerinin güneş ışınlarından elde edilen elektrik enerjisini kısa dalga vasıtasıyla yeryüzüne gönderileceğini açıklamıştır. Burada kullanılan fotovoltaik paneller konvensiyonel panellerdir ve bir değişikliğe sahip değildirler. Burada elde edilen elektrik, modüllerde kısa dalgalı frekansa çevrilir ve antenler vasıtasıyla dünyaya gönderilir. Modüllerin birkaçı bir arada çalıştırılarak büyük bir şehrin elektrik enerjisi temin edilebilir. Bu fikir, uzayda 24 saat kesintisiz güneş ışınlarının bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu suretle dünyadaki herkes istediği kadar bu temiz ve çevreci enerjiye sahip olacaktır. Bu teorinin pratikte netice verdiği, yapılan prototiple kanıtlanmıştır. Orijinal sistemde kısa dalga, önce dünya üzerindeki bir toplama istasyonuna gönderilecektir. Dünyadaki istasyonda bir RECTENNA (Rectijying antenna) çevirici antene gelecektir. Gelen kısa dalgalar hedeften şaşarlarsa akım otomatik olarak derhal kesilecektir. Kısacası, çok emniyetli bir sistemdir. 36 bin km’den gönderilen bu kısa dalga huzmesi silindirik kalamaz, aynen bir el feneri huzmesi gibi konik bir demete dönüşür. Bu yüzden 5.8 gigahertz ile gönderilen kısa dalgaları alabilmek için kenarı 5 km olan bir alana ihtiyaç olur. Bu enerji tarlalarında pek tabi fotovoltaik paneller yoktur, gelen kısa dalga akımlarını doğru akıma veya alternatif akıma çeviren diyotlar vardır. RECTENNA’ların bulunduğu alanlar, solar panellerin kullanıldığı alanlardan farklıdırlar

Zira RECTENNA’nın altında kalan alan, başka gayeler için mesela ziraat için kullanılabilir. Buna misal olarak Puerto Rico’daki Arecibo-Radioteleskop gösterilebilir. 10 metre yükseklikteki çanağın altında eğrelti otu, begonya ve orkide rahatlıkla yetişebilmektedir. Hatta 5 metre yükseklikteki RECTENNA’nın altında şeftali ağaçları yetiştirebilecektir. Zira buradaki alıcı foliye geçirgen olduğundan, güneş ışınlarının aşağıya geçmesine müsaade eder. Böyle bir yer olarak San Francisco’nun 100 km güney batısındaki Los Banos tespit edilmiştir. Enerji işleri bölüm müdürü Carl BOERMAN, emniyet açısından bu bölgenin etrafını kimsenin giremeyeceği şekilde çevirdiklerini ve 2016 senesinde sistemi işletmeye alacaklarını söylemiştir. Ayrıca uzaydan gelen bu kısa dalgaların, öğle güneşinin yaptığı sıcaklık tesirinden 7 kat daha az tesir edebileceğini belirtmiştir. Eğer kuşlar kısa müddet bu ışınların altından uçarlarsa, onlara da bir zarar gelmeyecektir. Bu ışınlar, alıcıların civarında sadece cep telefonları için problem yaratacaklardır. Bu işler için de yeni frekanslar ve filtreler düşünülecektir. Şimdilik işi gerçekleştirmek için problem, sadece işin finansmanıdır. Birçok çevreci vakıf ve bu işin istikbal vaat ettiğini gören finans kuruluşları, konuyla çok yakından ilgilenmektedirler. Sistemin uzaya gönderilmesi için Boeing, ve Lockheet şirketleri veya her ikisi birlikte işe talip olduklarını açıklamışlardır. Boeing, senelerden beri Delta-4 roketleriyle Lockheet Martin, Atlas 5 roketleriyle uzaya NASA ve özel kuruluşlar için uyduları ve uzay sondalarını başarıyla göndermektedirler. Ama SOLAR, bu iş için başlangıçta 4 roket kullanmak mecburiyetindedir. Sistem iki ayrı ünite olarak veya hepsi beraber uzaya gönderilebilmektir. Ama her iki durumda da uzayda bir montaj olmayacaktır. Kullanılan solar paneller dünyada da kullanılan silisyum bazlı solar kolektörler olacaktır ve ince tabaka teknolojisiyle üretilecektir. Sistemin kullanışlı ve mümkün mertebe uzaya ucuz gönderilmesi için çok hafif olması planlanmaktadır. Kullanılan solar paneller, şimdiye kadar uzayda defalarca kullanılmış ve iyi netice alınmış panel tiplerinden seçilecektir.

Japon hükümeti de bu sistemle çok ilgilenmektedir. İşin araştırması için senelik 10 milyon dolar tahsis etmiştir. JAXA firması 2015 de bir test uydusu planlamıştır. Ayrıca MITSUBİSHİ ve İHİ, diğer 14 Japon firması ile bir konsorsiyum yapıp bu iş için 15 milyar Euro toplamışlardır.        

Bu tip solar enerji ile sadece Amerika ve Japonya uğraşmamaktadır. Diğer ülkeler de güçlerinin yettiği kadar fotovoltraik uzay santralleriyle meşgul olmaktadır. Bilhassa İsviçre, bunların başında gelmektedir. Schaffhausen’deki Space Energy şirketi, uzaya daha alçak bir yörüngeye 40 uyduyu 3 sene içerisinde gönderecektir. Başlangıçta bunlar sadece yörüngelerinde dolaşacaklar. İsviçreliler de Boeing DELTA 4 roketlerini kullanacaklar. 15 ton ağırlığındaki uydular, robotlarla birlikte 300 km mesafedeki yörüngeye gönderilecek ve 2 sene sonra ünitelerden bir tanesi bitmiş olacak. 2029 senesine kadar 15 ünite daha bitmiş olacak. İlk ünite, 12 ile 16 milyar dolar arasına mal olacaktır. Daha sonrakiler ise 7 – 8 milyar dolara mal olacaktır. Zürich’deki ve diğer birçok finans gurupları bu işe iştirak edeceklerini beyan etmiştirler. Hindistan, aynı metotla 15 sene içerisinde 120 cigavat enerji elde etmek için 200 milyar dolar tahsis etmiştir. Hindistan, çok büyük bir ülke olduğu için enerjinin naklinde büyük kayıplara uğramaktadır. Hâlbuki bu sistemde enerji nerede kullanılacaksa alıcı orada olacaktır, dolayısıyla kayıp çok azalacaktır.

Pacific Electric Company, Kalifoniya’nın güneyindeki 150 bin evin enerjisini temin için 200   megavatlık bir solar santral kurması hususunda anlaştı. Almanya’da Hoffenheim mın Wirsol-Arena-Rhein-Neckar bölgelerindeki evlerin 2/3’ü, kendi elektriklerini kendileri üretmektedir. Kısa zamanda bu daha da artacaktır. Bu bölgelerde yerel yönetimler bu şekilde fotovoltaik üreten sistemlerin bakımını parasız yerine getirmektedir. Biz Türkiye olarak hala kömür santralleri ve atom santralleri ile uğraşıyoruz. Almanya ise 7 atom santralini kapatmak için karar alıp işleme koydu

İklim değişiklikleri, artık ikili ağız kavgalarını aşarak dünyamızı ciddi olarak tehdit etmeye başlamıştır. Neticeleri şimdiden görüp tedbirler almasak, yaşlı gezegenimize büyük ihanet etmiş olacağız. Artık dünyamızda yağmurlar sel felaketlerine, rüzgârlar fırtınalara ve horrikonlara dönüşmüştür. Güneşin gönderdiği kısa dalga boylu ışınlar, dünyayı ısıttıktan sonra, hava kirliliğinden oluşan bulutlar yüzünden dünyamızı uzun dalga boylu olarak terk edememekte ve dünya her geçen yıl biraz daha ısınmaktadır. (Sera Etkisi)

Sıcaklıklar arttıkça, kuraklıktan dolayı içecek su bile bulamayacağız. Kutup buzulları eriyecek, yüzlerce kıyı şehri haritadan silinecektir. Bu yazdıklarım kötümser bir senaristin senaryosu değildir. Dünyamıza böyle kötü muamele etmeye devam edersek, Allah da yaşamamıza bir müddet daha müsaade ederse, bütün bunları göreceğiz.

Dünyamızı kirleten en büyük etken, fosil yakıtların enerji üretiminde kullanılmasıdır.

Alman Trafik, İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Wolgang TİEFENSEE, bu konuda şunları söylemektedir: “Eğer biz küresel ısınmaya karşı bir şey yapmak istiyorsak, önce enerjiyi gerektiği yerde gerektiği kadar kullanmamız ve konutlarda enerji tasarrufunu ön safhaya çıkarmamız gerektiğine inanmamız lazımdır.” Zira Almanya’da kullanılan toplam enerjinin yüzde 40’lık bölümü, konutlarda kullanılmaktadır. Biz biliyoruz ki, konutlarda büyük enerji tasarruf potansiyeli yatmaktadır. Ayrıca bütün kömürle çalışan santralleri ve atıklarını hemen yok etme imkanı olmayan atom santrallerine da kilidi vurmalıyız.

Bu sözleri duyduktan sonra başlığımın ne kadar yerinde olduğuna inanmışsınızdır!

Powered by OrdaSoft!