Üçüncü Dünya Savaşı Kapıda Mı?
Geçenlerde uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, ekonomi uzmanları ve tecrübeli gazetecilerin içinde bulunduğu bir grup ile dünya meselelerini ele aldık. Saatler süren fikir teatisi sona ererken, maalesef yakın gelecek için ümitlenecek bir detay olmadığını fark ettik.
Öncelikle herkes büyük bir sıcak çatışma ihtimalinin her zamankinden daha elle tutulur hale geldiğini kabul etti. Çok kısa zaman içinde önümüzde, İsrail ile Lübnan arasında 2006’dan sonra bir kez daha yaşanacak bir savaş ile Ukrayna’nın üyeliğinin kabulüyle başlayacak Rusya ve NATO çatışması bulunuyor. Ayrıca Balkanlar’ın da bir anda ateş topuna dönmesi muhtemel. Sırbistan Başbakanı’nın açıklamalarına dikkat etmek lazım. Bu daha başlangıç…
Temmuz ayında Washington’da yapılacak NATO’nun 75. yıl kutlamaları her bakımdan gergin geçecek gibi gözüküyor. Daha önce Finlandiya ve İsveç’in üyeliğine direnen ama sonunda kabul eden Türkiye’yi bu zirvede bir de Ukrayna ve Gürcistan üyeliği kararı bekliyor. Şu ana kadar tarafsız davranan Rusya lehinde gözüken Türkiye, hem bu maddelerde hem de Hamas’ın “NATO’nun düşmanı” bir terör örgütü olarak lanse edilmesi durumunda epeyce zorlanacak. NATO, tarihinde ilk defa hâlihazırda savaşmakta olan bir ülkeyi üyeliğe alacak. Bunun için ABD tarafında ciddi bir hazırlık var. Hatırı sayılır tecrübeye sahip bir uzman, “NATO açıklamaları önce ABD tarafından kaleme alınır sonra İngiltere, Fransa ve Almanya’ya gönderilir, onların onayından sonra diğer ülkelere yollanır,” dedi. Ukrayna eğer NATO üyeliğine kabul edilirse, Putin’in nükleer silah tehdidinin içinin dolu olup olmadığını anlayacağız. Bu arada Ermenistan’dan çıkan Rus askerlerinin yerini Amerikan askerlerinin doldurduğunu, Rusların da Küba’ya nükleer başlıklı füzeler bulunan bir denizaltı gönderdiğini hatırlatalım. Birçok kişi Rusların ekonomik açıdan çok yıprandığını ve bu durumun NATO ile sıcak çatışma ihtimalini artırdığının altını çiziyor. Tüm bunları konuşurken ekonomi uzmanlarından biri, “Son 10 yılda jeopolitik risklerin yatırım kararlarına etkisi arttı,” diyerek bölge ülkelerinin bazılarının yabancı sermaye çekmekte neden zorlandığını izah etti. Konuyu Avrupa’ya getirdiğimizde hava fazla değişmedi açıkçası. Macron’un erken seçim çağrısının önceden hesaplanmış olduğu belli. Seçimlerde aşırı milliyetçilere birleşerek geçit vermeyen Fransız vatandaşlarının bu sefer tam olarak ne yapacakları bilinmiyor. Hollanda, Avusturya ve İtalya aşırı milliyetçiliğin iktidar olduğu yerler ama Fransa’nın bu üçlüye katılması şimdilik düşük ihtimal. Tabii, AB Parlamentosu seçimlerinden sonra başlayan erken seçim süreci sebebiyle de Gümrük Birliği’nin yeniden görüşülmesi mümkün olmayacak. Çünkü hiçbir hükümet Türkiye ile diyalogda gözükmek istemeyecek. Bu aralar en sol iktidarlar bile Avrupa’da Türkiye karşıtlığı ile prim yapıyor desek yanlış olmaz.
Ben bu satırları yazarken ABD’de Donald Trump ve Joe Biden münazara yapıyordu. Bu da gösteriyor ki, cumhuriyetçilerin başkan adayı artık Trump oldu. Resmi açıklama olmasa da fiili durum bunu gösteriyor. Biden seçime mevcut başkan yardımcısı ile girecek gibi gözüküyor. Trump yardımcısını henüz açıklamadı. İşin ilginç tarafı şu; Biden eğer seçildikten sonra başkanlık yapma melekelerini kaybeder ya da ölürse, seçimlere kadar Kamala Harris devam edecek. İhtimal de yüksek. Diğer taraftan Trump 30’dan fazla davası sebebiyle başkanlıktan azledilirse bu sefer de yardımcısı devam edecek. Dolayısıyla bu seçimde yardımcılar en az başkanlar kadar önemli hale geldi.
Şimdi gelelim İsrail-Lübnan meselesine. Belki herkes unuttu ama 2006 yılının yaz aylarında İsrail, kumsalda ailecek oturan Lübnanlılara ateş edince gerginlik başladı. 12 Temmuz’da Hizbullah’ın silahlı kanadı, önce sekiz İsrail askerini kaçırıp ikisini öldürüp ardından Güney Lübnan’dan İsrail’in kuzeyine roket saldırısı başlatınca büyük bir çatışma patlak verdi. İsrail bunu “savaş durumu” olarak ilan etti ve Lübnan’ı ablukaya aldı. Hizbullah İsrail’e saldırıları sertleştirdi. Çatışma bir aydan fazla sürdü ve Birleşmiş Milletler’in araya girmesiyle durdu. Ancak İsrail’in bin civarında sivili öldürmesi büyük tepkilere sebep oldu. Bu arada İsrail Ordusu’nun ciddi kayıp verdiği ve başarısız olduğu görüldü. Şimdi İsrail savaş kabinesi “savaş suçlusu zanlısı” olmasının verdiği pervasızlık ile 2006 yılının intikamını almaya hazırlanıyor. İsrail arşivlerini inceleyen bir uzman bize şöyle bir aktarımda bulundu; “İsrail Devleti’nin kuruluş felsefesi şudur; Arapları böl, Kürt-Arap olmayan Müslümanları yanına çek.” Bu politikanın en azından son iki maddesi Türkiye’nin kırmızı çizgilerini geçemiyor. Dolayısıyla Siyonist diasporanın en büyük hedefi, şu an Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan.
ABD’ye geri dönersek, Trump’ın yoklamalarda önde gittiğini biliyoruz. Amerika’da azımsanmayacak bir grup olan Evanjelistler Trump’ı destekleme kararı aldılar. Zaten Trump her yerde “Biz Amerika’yı Hristiyan Devleti yapacağız,” diyor. Bir başka anket de dikkatleri çekiyor; Kiliseye giden Amerikalıların yüzde 72’si Trump’a oy vereceğini söylüyor. Yazının başında belirttiğim gibi 34 tane dava ile başa çıkmaya çalışırken, aralarından bir tanesi bile seçildikten sonra Trump’ın azledilmesine yol açabilir. Bu durumda Başkan Yardımcısı göreve devam edecek. Kim bilir belki de 3. Dünya Savaşı’nın çıkmasını önleyecek olan kişi, seçilecek olan Başkan’ın yardımcısı olacak. Bu arada söz gücü olan ülkelerin de tarafların arasında mekik diplomasisi yapması uygun olur. Yoksa 2025’te faiz-enflasyon-borsa-altın konuşamayız. Kriptolar belki kendini kurtarabilir. Bekleyip göreceğiz.
Not: Bu yazıyı yazmamda yardımcı olan kıymetli akademisyenler ve uzmanlara teşekkür ederim.