“Türkiye Alüminyum Sektöründe Ne Oluyor?”

Belki de hayatımda hiç sevmediğim; ancak bir o kadar da kullanmak zorunda kaldığım bir söz: “Ben söylemiştim…” Evet, ben söylemiştim, bu “vahşi kapasite artışı” bize ne getirecek ne götürecek diye.

Gelen haberler maalesef tam da bu yönde doğruluyor bu söylemi. Sözün gelişi değil, çok içten bir “maalesef” bu…

Suçlu mu aramak lazım? Neden bu süreci yaşıyor bu sektör? Gerçekten hak ediyor mu? Bu kadar yatırım yapan, çalışan, akademisyeni, yan sanayicisi olan bir sektör neden bir türlü rayında giden süreci yaşayamıyor? Tabi bir de unutmamak gerekir; “bu kadar çok bileni de varken sektörün!”

Herkes bir yorum yapıyor, teşhis koyuyor, hatta tedavi şekli bile sunuyor.  Belki bu da eksiklerden biri. Sektörde bir kuruş yatırımı olmayan kişiler, sağda solda, fuarlarda, toplantılarda resim verip sorun ve çözüm uzmanı olarak ortada geziyor. Ay sonunda bu sektörün mensubu olarak ödeyeceği kira, işçilik, elektrik, su, gaz, vergi sorumluluğu olmadan oturduğu yerden ahkâm kesenler… Önce bir taşın altına elinizi koyun bakalım, bir yerinden tutun sektörün, sonra oturup konuşalım. Dünyanın en güzel işi, insanlara hiçbir şey yapmadan duymak istediğini söylemek ve bundan gelir sağlamak diye düşünüyorum.

Gerçekler var; bir de planlar. Plana ulaşmak proje ile başlar. Projenin uygulamaya geçmesi ve bunun plan haline gelmesi bir süreçtir. 10 yaşınızı yaşamadan 11 yaşına gelirseniz, hayatınızın sonraki kısmını eksik yaşarsınız. Tecrübe ve bilgiden eksik kalırsınız. Sanayici de muhakkak plan yapmak zorundadır. Bu sektörde planlı yatırım yapılması maalesef çok ciddi bir zaafiyettir. Yüz ton ürün satan bir arkadaşımız pres kurmaya kalkıyor. Sektörde yıllarca çalışmış, birikimini, sermayesini bu sektöre adamış, zamanını eforunu bu sektöre vermiş insanlar mevcut kapasitelerini artırmaya çekinirken, alım satım yapan bir kişi bir anda sanayici oluyor, pres kuruyor. Sonra çalıştıramayınca aldığı aksiyonlar ile hem kendini hem diğerlerini zora sokuyor. Bugünlerde gün geçmiyor ki bir banka bizi arayıp sektörü sormasın. Soru hep aynı; “Türkiye Alüminyum sektöründe ne oluyor?” Çünkü dönen bir sektör çeki sadece firmayı bağlamıyor, tüm sektörü etkiliyor. Finans kurumları bakarken sektör olarak bakıyor. Diğer taraftan pazarımız olan Amerika ve Avrupa lokasyonlarında üst üste yediğimiz soruşturmalar! Bunların da kaynağı maalesef doğru üretim yapmayan, kapasite fazlası olan firmaların yurt dışında uyguladığı satış politikası.

Sektörümüzde bu sorunları öncesinde tespit eden derneğimiz, çalışma notları ve yaptığı toplantılarla yatırım teşvik belgelerinde mevcut kapasitelerin göz önünde bulundurulması konusunu Bakanlığımıza taşımış, Bakanlığımız tarafından olumlu karşılanmış ve yeni yatırım teşvik belgelerinde bu konu kapsam dışı bırakılmıştır. Bu ve benzeri çalışmaları yakınen ve ödev olarak takip etmeye devam ediyor olacağız.

Gelinen noktada, bugüne kadar yaşanan süreçte hata ve eksikler önümüze alınarak “bugün geleceğin ilk günü“ anlayışı ile bir yol haritası belirlemeliyiz. Süreçte alınması gereken aksiyonlar çok iyi hesaplanmalı. Sürdürülebilir olmak hayati önem taşımakta. İşletmeler sürdürülebilirlik stratejilerini ortaya koymadan ayakta kalma şanslarının olmadığını net olarak bilmek zorundadır. Sürdürmek için doğru ölçmek gerekir; ölçmek için ise dijitalleşmek önemli bir aşamadır. O halde işletmelerimizi acilen ölçülebilir hale getirip önümüze doğru planlar koymalıyız. Geçtiğimiz bir toplantıda bir konuşmacı, “Ekstrusion sürecinde bir dakika bir milyon dolara karşılık gelir,” demişti. Bunun ne kadar doğru bir tanımlama olduğunu net olarak görüyorum. Doğru planlama ile çalıştıracağımız proseslerden elde edeceğimiz çalışma saatinde, bir dakikalık tasarruf 24 saatte 24 dakika, bu da aylık 720 dakika yapar. Buradan yola çıkarak aylık 720 dakika fazla yapılacak üretimin kazancını herkes kendi üretim kapasitesine göre hesaplasın. Böylece doğru planlama bize ne getirecektir, herkes aylık ve yıllık bazda görsün.

Türkiye alüminyum sektörü, bugün Avrupa, hatta Amerika pazarına yöne verecek kadar etkileyen bir üretim gücüne sahiptir. Bu gücü çok iyi kullanmak gerekir. Avrupa’nın en büyük fuarına birinci ülke olarak katıldık. Tüm sektör Avrupa temsilcileri, artık gücümüzü tasdik eder haldedir. Önemli olan bu gücü doğru kullanmaktır. O zaman doğru yerde ve doğru kazanımlar elde eden bir sektör oluruz. Doğru yönetilemeyen ve doğru planlanmayan bir işletme ise büyüklüğü ne olursa olsun sancılarından kurtulamaz. Çok önemli ve benim de onayladığım bir tanımlama var; Bizde sistem, “üretimi planlayan bir planlama departmanı değil üretimin planladığı bir planlama departmanı” olarak çalışıyor. Bir başka değişle, “ateş edip nişan alıyoruz.” Bunu acilen değiştirmek için öncelikle işveren ve üst düzey yöneticiler ciddi aksiyon almalıdır. Hayırlı ve sağlıklı bir takvim yılı diliyor, saygılar sunuyorum.