m tinaz titizŞimdi Yeni Bir Dönüşüm Paradigmasına İhtiyaç Var!

Deprem Kimin Uzmanlık Alanıdır?

Beklenen İstanbul depremi nedeniyle, uzakta ya da yakında meydana gelen her depremde TV’ler deprem konusunda uzmanlara erişip yorum istiyorlar ki bu çok anlaşılabilir bir şey. Bu yorumlar gelecek bir depreme kadar önce yoğunluk kazanıyor, sonra da giderek” güncel depremler” etkisiyle sönümleniyor.

 

Bu süreç içinde değişmez tartışmalardan birisi de “Deprem konusunda kim fikir beyan etmeli, kimler susup dinlemelidir?” başlıklı olandır. Örneğin -olmaz ya- bir oto tamiri ustasını TV’ye çıkarıp fikrini sorsalar. Deprem zararlarından korunmak için otomobille ilgili olanlar açısından şunu söylemek isterim: “Depremin ne zaman olacağını bilmediğinize ve otomobiliniz de yer değiştirmek ve de geçici de olsa barınmak için az sayıda şansınızdan biri olduğuna göre size iki maksim ilke söyleyebilirim: 1- Deponuzu daima dolu bulundurun. 2- Acil lastik tamiri için 2-3 kutu köpük tamir spreyi bulundurun” Buna itiraz edilebilir mi? Ya da bir kişisel gelişim uzmanı çıkıp, “Depremde başınıza sorun açabilecek şeylerin başında kronik hastalıklarınız gelir. Buna göre, deprem olmayan her gün yeni başa çıkma yöntemleri öğrenip o hastalıklarınızın yarattığı ilaç bağımlılıklarını azaltıcı alışkanlıklar kazanın” dese.

Bu iki basit örnekten bile görülür ki deprem ya da genel olarak afet zararlarından korunma konusunda her alanda söylenebilecek şeyler vardır ve afetler tek başına kimsenin uzmanlık alanı, -eğer “afetlere karşı hazırlıklı olunmalıdır” gibi bir totoloji yumurtlanmayacaksa- değildir.

Deprem Değil Bina Öldürür(!)

1999 Gölcük depreminden sonra -sanırım- icat edilen bir söylem var: “Deprem öldürmez bina öldürür” Bağıntı (korelasyon) ve nedensellik (causation) açısından bakıldığında örneğin Gölcük depremindeki can kaybının depremle “bağıntılı” olduğu doğrudur. Ama bu rakamların gerçekte hangi nedenlerden olduğu bilinmiyor ve bu nedenle de hepsinin çöken binaların altında kalarak “anında” hayatını kaybettiği bir nedensellik olarak varsayılıyor.

Böylesi toptan bir değerlendirme:

  • Kurtarılıp tedavi edilseydi ölmeyebilecek kişilerin veya
  • Bir yıkıntı altında kalmayıp deprem şokunun stresine kalbi dayanamayan kişilerin veya
  • Çıkan yangınlarda ölen kişilerin veya çevresindekilerin ilk yardım bilmeyişinden ölen kişilerin ya da kurtulup hastaneye gidemeyen veya gidip de yoğunluktan dolayı gereken tedaviyi alamayan tüm kişilerin binaların çökmesi “nedenselliği” yoluyla öldükleri gibi tuhaf bir anlama gelir.

1995 Kobe depreminde ölen 5.000 dolayında kişinin yıkılan binalar değil çıkan yangınlarla “bağıntılı” olarak hayatlarını kaybettikleri doğrudur; ama kaçının duman zehirlenmesinden, kaçının yanarak, kaçının yıkıntı altında can vererek öldüklerine ait “nedenler” farklıdır.

İster Bağıntılı İster Nedensel, Ne Fark eder?

Çok şey fark eder. 1999 depremindeki can kaybı (19.000/ 6.,000) ve yaralanmaların (48.000/ 100.000) tamamının yıkılan binalarla bağıntılı olduğuna göre, nedensellik aramayan kaba bir değerlendirmeyle buna yol açan tek nedenin -ki binalardır- ortadan kaldırılması için çare de ortaya çıkmış olur: Kentsel dönüşüm!

Ama, bağıntılı / nedensel farkına dikkat edildiğinde, başka bir “neden”in çok daha ağırlıklı olduğu görülecektir. O da, “hayatlarını kaybeden veya yaralanan kişiler ya da onların yakınlarının, deprem öncesi, deprem sırası ve hemen deprem sonrasındaki risklerle başa çıkmalarına yardımcı olabilecek, kimi tutum ve davranışlara sahip olmayışları“dır.

Durduk yerde yıkılabilecek binaların stoktan temizlenmesi ya da hemen her binaya uygulanabilecek -bir rant kavgasına da yol açmayabilecek- bazı güçlendirme önlemlerinin uygulanmasından ibaret bir dönüşümün yararları inkar edilemez. Ama tam aksine, şehrin gözde yerlerindeki nispeten sağlam binalarının yıkılıp müteahhitlere rant kazandıracak kat ilaveleri ile yapılan bir dönüşümün bir işe yaramayacağı şimdiden bellidir. Sonuç, zaten birbiriyle birçok konuda nizamlı insanımızın bir de bu yüzden kavgalı hale gelmiş olmasına ek olarak, şehrin zaten doymuş trafik kapasitesini artıran kat ilaveleri olmuştur.

“Afet Değil Bilinçsizlik Öldürür”

Bir öneri, rantsal dönüşüm haline gelmiş uygulamanın ilgililerce gözden geçirilip, 2000 yılında rahmetli Aykut Barka ile birlikte kaleme alınan rapordaki yaygın güçlendirme uygulamasının benimsenmesidir. Paralel olarak da “Deprem öldürmez bina öldürür” yerine, başlıkta değinilen “Afet Değil Bilinçsizlik Öldürür” ya da biraz daha uzun ama daha doğru ifadeyle: “Afet Değil, afet öncesi, sırası, sonrasındaki olası zararları en aza indirmeye yardımcı alışkanlıkları edinememek ve/ veya edinilmiş hatalı alışkanlıkları değiştirememek Öldürür” şeklinde özetlenebilecek, “Afet riskleri ile başa çıkmalarına yardımcı olabilecek, kimi tutum ve davranışları edinmeleri” için rehberlik edecek bir sivil girişimin inisiyatif almasıdır.

Powered by OrdaSoft!